Kamu İşçilerinin Toplu Sözleşme Süreci ve Memur Maaşlarına Etkisi!
Sosyal medyada yaptığım paylaşımlar sonrası, kamu işçilerinden gelen yoğun olumsuz yorumlar beni bu yazıyı kaleme almaya itti. Özellikle TÜHİS (Türk Ağır Sanayii Ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası) tarafından sunulan teklifin müsebbibi benmişim gibi bir algı oluştuğunu fark ettim.

Bu yazıda, TÜHİS’in teklifinin nasıl bir sonuç doğuracağını ve bu sürecin, ağustos ayında başlayacak olan memurların toplu sözleşme görüşmelerine nasıl yansıyacağını detaylandırmaya çalışacağım.
TÜHİS’ten Aylardır Beklenen Zam Teklifi Geldi
Türk-İş ve Hak-İş sendikaları, 27 Şubat’ta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü kapsamında zam tekliflerini sunmuştu. Aradan geçen aylara ve yapılan birçok görüşmeye rağmen, işveren tarafı olan TÜHİS’ten bir teklif gelmemişti. Bu durum, işçi kesiminde bir belirsizlik ve olumsuz bir beklenti yaratsa da, “çıkmadık candan ümit kesilmez” misali sabırla beklenti devam etti.
Nihayet, 13 Haziran 2025 tarihinde TÜHİS, işçi kesiminin aylardır beklediği zam teklifini açıkladı. Bu ilk teklif; ilk altı ay için %16, ikinci altı ay için %8, üçüncü altı ay için %7 ve dördüncü altı ay için %5 oranında zam öngörüyordu. Ayrıca, diğer sosyal haklarda da ücrete paralel bir artış teklif edildiği belirtildi. Ancak bu teklif, işçi kesiminin şubat ayında talep ettiği ilk 6 ayda %50, ikinci 6 ayda %25 zam ve %10 refah payı gibi oranların oldukça altında kaldı.
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay Şokta: “Bu Teklif Müzakere Edilemez”
TÜHİS’in teklifi, işçi tarafında adeta bir şok etkisi yarattı. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, teklifin “değerlendirilebilir ve müzakere edilebilir bir tarafı olmadığını” belirtti. Aslında, bu yönde bir teklif geleceğinin sinyalleri vardı. Atalay, 7 aydır işçilerin mali durumlarının çok kötü olduğunu anlatmalarına rağmen, işveren tarafının bu teklifte bunları hiçbir şekilde dikkate almadığını ifade etti. Önceki toplu sözleşme süreçleri oldukça rahat geçse de, 2025 yılının çetin geçeceği sürpriz değildi.
Başkan Atalay, salı günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, çarşamba günü ise Hazine ve Maliye Bakanı ile görüşeceğini duyurdu. Bu görüşmelerden nasıl bir sonuç çıkacağını kestirmek zor. Ancak hepimizin bildiği acı gerçek, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum. Eğer “bol kepçe” zam verilirse, ekonominin daha da kötüleşeceği endişesi nedeniyle, kamu işçilerinin talep ettikleri yüksek zam oranlarını alması oldukça zor görünüyor.
Acı Gerçeklerle Yüzleştik: EYT ve 3600 Ek Gösterge’nin Bedeli
“Olmayanı vermek Allah’a mahsustur” sözünden hareketle, kamu işçilerine olmayan bir kaynaktan aktarım yapmak oldukça zor görünüyor. Daha önce bu köşeden yaptığım açıklamalarda, EYT ve 3600 ek gösterge düzenlemelerinin ortaya çıkaracağı maliyetin ağır olacağını belirtmiştim. Ancak bu uyarılar pek dikkate alınmamış, iktidar ve muhalefet partilerinin oybirliğiyle bu düzenlemeler hayata geçirilmişti. O dönemde, bu düzenlemelere karşı çıktığımda, “her şeye kaynak var da bunlara mı kaynak yokmuş” gibi itirazlarla sosyal medyada büyük bir saldırıya uğramıştım. Muhalefetin hesapsız kitapsız vaatleri de bu sonuca katkıda bulundu. Aslında iktidar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in rahat tavırlarına rağmen ortaya çıkacak maliyet konusunda tedirgindi. Ancak olan oldu ve şimdi hep birlikte acı gerçeklerle karşı karşıya kaldık. Ortaya çıkan maliyet beklenenin çok üzerinde oldu. Buna ister hesap hatası deyin ister öngörü hatası, sonuç değişmiyor.
Atalay’ın Grev Tehdidi Sonuç Verir mi?
Türk-İş Başkanı Atalay’ın zaman zaman yaptığı grev çıkışlarının sonuç vereceğini pek düşünmüyorum. Teklif edilen zam karşısında grev sürecini başlatacağını belirtmesi şaşırtıcı değil. Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki işçilerin aldığı grev kararının sonucunu da göz ardı etmemek gerekir. “İşçi dostu” olarak bilinen CHP’li belediye bile, mali sürdürülebilirlik için işçi çıkaracaklarını açıklamıştı.
Kamunun mali olarak çok iyi durumda olmadığını da bilmemiz gerekiyor. EYT, 3600 ek gösterge düzenlemesi ve depremin ağır faturası ekonominin dengelerini alt üst etti. Böyle bir ortamda, 600 bin kamu işçisinin İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki zam oranını dahi alması zor görünüyor.
Nihayetinde grev kararına işçiler karar vereceği için, yapılacak grev oylamasında bir grev kararı çıkması oldukça zor görünüyor. Bu nedenle, kamu işçilerinin grev kararı alacağını beklemek nafile bir beklenti. Elbette grev kararı da alabilirler ancak bunun çok zayıf bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Bazılarının bu açıklamalarımdan canı sıkılsa da gerçek maalesef budur.
Bana göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Genel-İş tarafından alınan grev kararı sonrasında yaşananlar dikkate alındığında, 600 bin kamu işçisinin kaderinin Yüksek Hakem Kurulu’na taşınacağı ve zam oranını bu kurulun belirleyeceği anlaşılıyor.
İşçilerin Zam Oranı Memurlar İçin de Belirleyici Olacak
İşçilerin yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında çok zor durumda olduğunu belirtmek gerek. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar ister istemez, başta işçi ve memurlar gibi sabit gelirliler olmak üzere birçok kesimi etkilemektedir.
Türk-İş Başkanı Atalay’ın bakanlarla görüşmesi sonrasında TÜHİS’in son teklifinin biraz yukarı çıkması beklense de, ortaya çıkan rakamlar işçi kesimince kabul edilecek düzeyde olmayacaktır. Bu nedenle tartışmanın Yüksek Hakem Kurulu’nda sonuçlanması kuvvetle muhtemel.
İşçi kesimi, bu teklifte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’ndan ziyade Hazine ve Maliye Bakanı’nın etkili olduğunu düşünüyor. Ancak ekonominin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında, Bakan Şimşek’in elinde de “sihirli değnek” bulunmuyor.
Kamu işçileri için ortaya çıkacak zam oranları, ister istemez ağustos ayında başlayacak memur ve diğer kamu personelinin toplu sözleşme sürecinde de belirleyici olacaktır. Memurların grev yapmalarının yasak olması ise toplu sözleşme sürecinde memurların elini daha da zayıflatmaktadır. Bu nedenle, memurlara önerilecek zam oranlarının, işçiler için önerilen zam oranlarından daha düşük olacağını üzülerek ifade etmek zorundayız. Acı ama gerçek bu ve bu gerçek bilinerek ona göre bir strateji oluşturulması gerekiyor.
Kaynak: Ahmet Ünlü / Yenişafak